din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Haziran 2012 Cumartesi

Materyalizme kisisel bakis

Not: Kitabım "Mistik Tanrı" Kitapyurdu sitesinde satışa çıktı! Aşağıdaki linkten satın alabilirsiniz.


Materyalizm denilen şey, mistik felsefelere ne kadar uzaktir onlarla ne kadar celiskilidir acaba? Cok degil...

Materyalizme gore konuyu ozetleyelim. Materyalizm nedir felsefi anlamda? kisaca "maddecilik" Evet... Madde nedir? Genel anlamda enerjinin yogunlasmis haline madde diyebilir miyiz? Diyebiliriz, bilimsel anlamda bir sakinca yok sanirim. Diyemesek bile bu bir sey degistirmez "madde+enerji" diyelim o halde. Konu acisindan farkeden hicbir sey yok.

Bu madde+enerji butunu nerden gelmistir, yaratilmis midir yahut bir anlamda hiclikten pat diye olusmus mudur? Kesinlikle hayir. Bu enerji (ya da madde+enerji butunu) ezelidir ve sonsuzdur yine materyalizme gore. Yani zamanda ister birkac trilyon ister birkac desilyon yil geriye gidelim, istersek de sonsuz geriye gidelim bu enerji (ya da madde+enerji butunu) kavrami bir sekilde hep vardi. Ne kadar geriye gidersek gidelim "madde+enerji" nin bir formundan baska bir sey yok. Dolayisiyla materyalizme gore enerji/madde+enerji ezelidir sonsuzdur.

Peki evren ya da bilinc nedir? daglar taslar nedir duygular nedir kokular tatlar nedir? Bunlarin hepsi ama hepsi ezeli olan madde+enerji butununden ayri olan seyler midir? Hayir. Her sey ama her sey, madde+enerjinin bir formundan/donusumunden ibarettir.

En temel fizik kanunlari nedir? Madde+enerji... Doga yasalari nedir? madde+enerji. Evrim dedigimiz seyi saglayan onu doguran kisaca genel anlamda o olan sey nedir? madde+enerji...

Bizim birkac milyon yil once baslayip yavas yavas geliserek bu hale gelmemizi saglayan ve nihayet bilinc kazanmamizi saglayan sey daha dogrusu butun bunlara donusen sey yani hepsinin kaynagi ve ayni zamanda da kendisi nedir? Madde+enerji. Madde+enerjiden baska bir sey yok...

Sonsuz olan madde+enerjinin bilinc olusturdugu da kesindir cunku variz ve yok degiliz. Yani evrim ile veya baska yasalarla zaman icinde bile de olsa bu seyin bilinc olusturma tohumu ya da potansiyeli var. Peki denemez mi sonsuz madde+enerji isimli "sey", kendi ozunu sonsuzluktan beri bilinc ve madde olarak gostermekte, tohumun koskoca agaclara donusmesi gibi ozuyle bilinclere maddelere donusmekte evrimle ya da diger yasalarla? Evet.

Peki diyebilir miyiz evrim dedigimiz seyi ayrica fizik kanunlarini, doga yasalarini, nedenleri, etmenleri butun bu ihtimalleri...vs hepsini ama hepsini, var olan her seyi potansiyel anlamda icinde barindiran madde+enerjidir veya madde+enerji dedigimiz olgunun icinde gizlidir butun bunlar? Evet kesinlikle...

Bu sonsuz madde+enerjinin icinde bilinc potansiyeli yoksa bilinc nerden gelmistir sapkadan mi cikmistir? Hayir. Gunumuzde "bilinc" denilen sey de madde+enerji butununden ibaret degil midir? Evet. Bilinc milyonlarca yillik evrimle var oldu diyoruz kabaca, yani bir "sey", madde+enerji bir sekilde bilince donusuyor ister evrimle diyelim ister devrimle farketmez. Bir sey, bir olgu tohum gibi, diger seylere donusuyor ya da onlara hayat veriyor, bunun nasil oldugu onemli degil evrimle olsun ya da baska bir yasayla farketmez. Sonucta o da madde+enerjiden baska bir sey degildir.

Sonsuz ve ezeli/baslangicsiz olan madde+enerji (bunu materyalizm diyor) icinde her turlu potansiyeli barindiran bir olgu olmus oluyor mantiken cunku baslangici yok, baslangici olmadigi icin potansiyel olarak olabilecek donusebilecek her seyi icinde barindiriyor zaten buna mantiken bilinc de dahildir. O sey baslangici olmadigi icin, evrimle ya da diger yasalarla (ki bunlar da madde+enerjidir) donusebilecegi her forma potansiyel olarak sahiptir zaten.

Evet, simdi madde+enerji ifadesini alip yerine ayni anlamlara gelmesi kosuluyla istedigimizi koyabiliriz: ister "bilinc" diyelim, ister "Tanri" ister "zeus" ister "madde" ister "Vishnu" diyelim, farketmez... Hepsi ayni kapiya cikiyor.

Bir sey vardan yok, yoktan da var olmaz. Bu ilke geregi hicbir sey icin "ex nihilo" yani hic yoktan ortaya cikma diye bir durum mumkun degildir yani herhangi bir "sey"in kendini olusturan veya ona donusen diger seyler olmadan etmensiz ortaya cikmasi imkansizdir/mumkun degildir. Eger mumkundur dersek zaten bilim kendi bindigi dali kesmis olur, kendi ilkeleriyle celismis olur ve idealizme kayar. Dolayisiyla bir "sey", ezeli olmali ve surekli donusmelidir. O donusen sey de bilime gore "madde+enerji butunu/toplami" olmak zorundadir.

Materyalizmde olumsuzluk! evet... bu konuya da degınmek istiyorum:

Olaya tamamen materyalist acidan bakalim: Bilincin ve "ben" in kaynagi tamamen maddesel deniyor. Dolayisiyla beni bilinc anlaminda "ben" yapan sey, sadece beyindeki kimyasal (ya da baska turlu) etkilesimler. (Tabi deneyimleri hafizayi saymiyorum) Biz (artik bu "biz", "ben", "sen" her ne anlamdaysa) dogmadan once oluyduk zaten yani yoktuk, hictik, pek cok materyaliste gore oldukten sonra ne olacaksak dogmadan once de oyduk fark yok. Peki ne oldu da yokken oluyken hicken dogduk/dunyaya geldik ve "ben", "sen", "o" olduk' "biz" olduk ve neden her birimiz, kendimizi baskalarindan ve diger seylerden ayiran bir ego gelistirdik, "ben" "Sen" "o" idraki gelistirdik? Peki ne olduysa oldu bunun yanitina "maddesel etkilesim" "kimyasal tepkime"..vs..vs diyelim.

Dogmadan once yoktuk ama bir sekilde (bunun nedenine tamamen maddesel diyelim) dunyaya gelip bireysel ego gelistirdik ve "ben" bilinci kazandik, oldukten sonra da yine ayni sekilde yani bu dunyada dogmamiz gibi, neden yine varolmayalim? Bu imkansiz ise dogmadan once de oluyduk ama dogmus olup ego gelistirdik ben bilinci kazandik, neden tekrar olmasin bu? Tekrar olmamasi icin sebep ya da mantik nedir?

Aslinda "ben", "sen", "o" olgulari incelenirse tamamen maddesel de olsa (yani doga ustu aciklamaya gerek kalmadan) oluyken nasil dogduysak, tekrar olum durumuna gectikten sonra da yine su andaki gibi dogup bilinc kazanmamiz mantikli geliyor. Sadece hayatlar arasinda baglanti olmaz,(hafiza hatira gibi) baska bir "ben" olur ancak yine ego bilinci gelistiririz. (artik bu "biz" kimsek)

Ben hicbir zaman bir daha ben olmuyor o halde "olum" diye bir sey olamaz materyalizme gore, illa ki baska benler olacak ilerde ve o benler de ego gelistirip kendini "ben" diye diger seylerden ayiracak olan idraki olusturacak

Tekrarlayalim, olaya tamamen materyalist acidan bakilinca, ayni madde bu yuzyilda kimyasal etkilesimlerle/reaksiyonlarla..vs artik her nasilsa, "ben" "sen" "o" oldu, bu olgular hic yokken oldu ya da donuserek oldu, farketmez... Bir dahaki yuzyilda (ya da 1 milyon yuzyil sonra) da ayni seyin ayni sekilde "ben "sen" "o" olmasina veya ona donusmesine engel olan sey nedir?

Bazilari ayni dusunceyi felsefi acidan bakarak, su sekilde de ifade ediyor: "Ben" "sen" "O" aslinda hicbir zaman yoktu dogmadi ve olmeyecek yok da olmayacak...


O halde nedir bu pek cok materyalistin "olum sondur olumden sonra hayat yok" yaygarasi :) Madde biz dogmadan once nasil "biz"e "ben" e "sen"e "O" ya donustuyse oldukten sonra da ayni sekilde donusmesi kacinilmazdir. Materyalizm madde ve beyinden baska bir sey bir 'ben' de kabul etmedigine gore, beni ben yapacak her seyi saglayacaktir her zaman.

"Ben" nedir? hatıralara kimliğe bedensel özelliklere ben diyelim. Madde biz dogmadan bu seylere donusup "ben"i yarattiysa ve olumden urken, dusunen sorgulayan seven uzulen bir ego olusturduysa ayni sekilde bir daha yaratamaz mi bunlari?

Yaratacaginin kaniti "ben" in bizim dogmamizdir. Anilar, kimlikler bedensel ozellikler ve hepsi...vs biz dogunca nasil "ben" haline geldiyse oldukten sonra da tekrar "ben" haline gelmez mi? Materyalizmde doga ustu herhangi bir ruh inanci yok, dolayisiyla "ben"i "ben" yapan seylerin yeniden olusmasi kacinilmaz degil mi? oyle..

Peki "ben" dogmadan once beyin sinapslarinin oruntusu yasam deneyimi ogrendigi bilgiler her sey bir sekilde su andaki "ben"e donustu oyleyse, o halde olecek olan bunlar ise "ben" neden olumden korkar? Cunku daha sonra da baska bir sekilde sinapslarin oruntusu, yasam deneyimi olacak bunlar neden "ben" olmasin ve ego gelistirmesin? Bunlar neden "ben" sayilamaz? Biz yokken dunyada degilken dogan sey bunlar ise bizden sonra benzer seyler dogunca bunlari "ben" sayamaz miyiz materyalist acidan? Ve diyebilir miyiz aslinda "ben" olumsuzdur. "ben" hep olacak, "ben" dunyada yokken nasil dogduysa madde bunlari nasil sagladiysa ego nasil olustuysa maddenin tekrar bunlara donusmesi kacinilmazdir.

Sonuc olarak "ben" neden "sen" degil" cunku ben "lokal" egolara bolunmus bu nedenle hepimiz "ben"i "Sen"lerden ve diger seylerden ayiriyoruz e materyalizmde ruh inanci da olmadigina gore, bu "ben" oldukten sonra baska seyler de ego gelistirip "ben" olabilir. Yasam, hafiza, hayat beceriler farkli olabilir. Dolayisiyla materyalizme gore olumsuzuz diyebiliriz cunku "ben"de yasayan sey "ben"i ben yapan sey cesitli maddelerin oruntusu etkilesmesi ve kombinasyonudur, bu beden oldukten sonra ayni etkilesimler devam edecek madde yeniden bir ben yaratacaktir. 5 yasindaki "ben" ile 70 yasindaki "ben" bile ayni degldir arada sadece silik bir devamlilik vardir ayni "ben" (yani maddenin ben yaratma niteligi) bambaska bir hayatta baska bir hayat macerasiyla hep varolacaktir.

                                                                                                             Ozan

2 Temmuz 2011 Cumartesi

DUNYA ILLUZYONUNUN SIRRI

Not: Kitabım "Mistik Tanrı" Kitapyurdu sitesinde satışa çıktı! Aşağıdaki linkten satın alabilirsiniz.






Dünya ilüzyonunun sırrı acaba nedir? Her şey Tanrı ise neden diğer şeyler ile "tanrı" zihnimiz tarafından ayrıştırılır?

Biz bilincimiz, bedenimiz, antik metinlerin de dediği gibi, “Tanrı’nın kendisine yabancılaşmış maddesel enerjileri” olduğu için, Tanrı’yı falan görmüyoruz. Tanrı’nın, yine Tanrı olan kendine yabancılaşmış maddesel enerjileri, kendisinin bir bütün olduğunu unutmuş suyun çamura düşerek, çamurla kaplanması ve su olduğunu unutması gibi... Okyanustan ayrılan o su damlası, özünde okyanusla aynıdır, ama çamura düştüğü zaman ve çamur olduğu zaman okyanusu olduğunu unutur çünkü artık çamur olmuştur, ancak çamurun içindeki o hala özde okyanustur.

Bu konu çeşitli dinlerde antik panenteist metinlerde de dile getilir mesela Bhagavad Gita’da:

“Toprak, su, ateş, hava, eter, şuur zeka ve sahte ego.. Bu sekiz eleman BANA YABANCILAŞMIŞ MADDESEL ENERJİMİN bütününü oluşturur"

Denir.

Özgür iradeyi açıklamak için evrenin bir "ilüzyon olduğu" öğretisi de devreye giriyor. Bu ilüzyon öğretisine doğu dinlerinde "Maya" denir. Mayayın nedeni de Tanrı’nın kendisidir. Tanrı'nın yine Tanrı olan enerjileri mekanik olsa da ve kendi başına insansal manada bilinç sahibi olmasa da, bu değişik tipte enerjiler çeşitli şekillerde yoğunlaşarak olayları madde uzay bütünlüğü hapishanesinde algılayabilen insansal bilinci meydana getirir. Dolayısıyla bir su damlasının okyanustan ayrılarak özüne yabancılaşması ve artık kendisinin "okyanus" olduğunu unutması gibi, Tanrı'dan (okyanustan) ayrılarak bir su damlasına dönüşen insanlar da aynı şekilde olur.

Bütünün iradesinden kopup ona yabancılaşmaya başlamış parçacıklar, kendilerini ilüzyon dünyasına kaptırarak yeni ama sahte bir “irade” geliştirir: yanılsamanın iradesi. Dikkat edelim, bunu oluşturan da yine Tanrı! Kristal berraklığında bir su damlasının okyanustan kuma düşerek çamur olması gibi, ilüzyon dünyasına düşerek her şeyin bir bütün olduğunu her şeyin bir olan Tanrı olduğunu görmemizi engelleyen çamurla bulutlarla kaplanmışız. Bu bulutlar olmasaydı, herkes maddenin de enerji olduğunu, maddenin, her şeyin okyanustan damlalar gibi Tanrı olduğunu idrak ediverirdi ki zaten bu olsaydı, ayrılık da olmazdı hala okyanus olurdu, su damlası değil yahut sadece kumdan kale olurdu ayrı ayrı kum parçacıkları değil.

Öncelikle dedik ki panenteizme göre biz de Tanrı’yız ama her şeye gücü yeten değiliz çünkü biz bütün değiliz bütünden damlalarız. Burada kendimizi tanrılaştırmıyorum, Tanrı içkin olduğu için madde de kendisinden bağımsız bir "şey" değildir, kimse tanrılaşmaz tanrılaşamaz zira zaten herkesTanrı'dır ama bunun farkında değildir. Kişinin Tanrı olması her şeye gücünün yettiği anlamına gelmez, okyanusu Tanrı olarak su damlasını bizler olarak düşünelim, okyanus o kadar güçlüdür ki dalgalarıyla en büyük devasa gemileri yerle bir edebilir tsunamilerle şehirleri yok edebilir, biz ise okyanustan bir parça olarak bir su damlası olarak bunları yapabilir miyiz? Hayır ancak bu, bizim okyanustan yani Tanrı'dan bir parça yani dolayısıyla Tanrı olduğumuz gerçeğini değiştirmez.

Panenteizme göre aslında evrende Tanrı’dan başka hiçbir şey yok ama ilüzyon/Maya sonucu maddeyi görüyoruz, algılıyoruz örneğin nasıl ki tırnak makası demirden başka bir şey değilse evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir, “tırnak makası” kavramı sadece isimdir, zihinde vardır, demirin dönüşümünden ibarettir gerçek olan onun “demirden başka bir şey” olmamasıdır yanıltıcılık isimlerde ve kavramlardadır aynı şekilde evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir ama aynı demirin “evrimleşerek” tırnak makasına dönüşmesi ve demirden başka bir şeye dönüştüğünün düşünülmesi gibi, Tanrı’dan özde hiçbir farkı olmayan Tanrısal enerjiler de evrimleşerek madde dünyasını oluşturmuştur ve ilüzyon sonucu Tanrı’dan başka bir şey olduğu düşünülmektedir, buna bağlı olarak da bu ilüzyondan etkilenen zihin yanılgıya düşer. Madde ve beden ilüzyonu da Tanrı’dır, madde Tanrı’ya yabancılaşmış yine Tanrı olan bir enerjidir, Tanrı’ya yabancılaşmış derken ilüzyon dünyasını kurma anlamında diyorum. İşte bu ilüzyonda da hayatın amacı/anlamı saklıdır.

İdrak kapasitemizin, bütün/Tanrı olan özümüzün önünde bulutlar var, kara bulutlar... Aynı güneşin önünde duran kara bulutlar gibi, güneşi/ışığı/özü doğrudan görmemizi kavramamızı engelleyen bulutlar var. Bu bulutlar, özden yani okyanustan ayrılıp su damlası şeklinde kuma düşmüş bir su damlası gibi, ya da kumdan kaleden ayrılarak özü o olmasına rağmen ona yabancılaşmış bir kum parçacığı gibi olmamızla alakalı.

Toparlarsak, insanın yaptıkları ettikleri, aslında Tanrı’nın iradesidir ancak bu özgür irade yok anlamına gelmez, çünkü insanın iradesi de, bütünden kopup evrimleşerek bütüne yabancılaşan Tanrı’nın iradesidir, buna Maya denir, Maya’nın da bir amacı vardır.

                                                                                           Ozan

Mistik Yaratilis (Hinduizm)

Kitabım "Mistik Tanrı" Kitapyurdu sitesinde satışa çıktı! Bu blogtaki yazılar hoşunuza gittiyse kitapta çok daha fazlasını bulacaksınız! Aşağıdaki linkten satın alabilirsiniz:






Eski bir Hindu Puranası der ki “Her şey, Brahman`ın bir rüyasından ibarettir”

Bu konuda, ünlü Upanishadlardan Brihadaranyaka ise şöyle der:

“Her şey, başlangıçta ayrışmamış bir bütünlüktü….Sonra ayrışmayla isim ve görüntü formları gibi göründü.  O, ‘Ben yaratılışın kendisiyim çünkü bütün bu evreni içimden yansıttım” diye düşündü ve her şey oldu….O ayrışmamış potansiyel, kendini bilmek, kendini ifade edebilmek için hiç değişmeden,  ilüzyon(maya) sayesinde, her bir görüntü ve form haline geldi böylece, ilüzyon nedeniyle, çok olarak algılandı…..Zaten her şeyi algılayan da yine O`ydu” (Brihadaranyaka Upanishad 1:4:5, 7, 10 – 2:5:19)

Hint sisteminde gerçekliğin de katmanları vardır. Nasıl ki rüyamızda yaptığımız ya da hissettiğimiz bir şey, rüyamızdayken gerçek uyandığımızda değilse, Hinduizm`e göre yaratılış da dünya gözüyle yani Maya / ilüzyon aracılığıyla bakılınca gerçek, ilüzyondan ayrı bakılınca yanılsamadır, aşağıdaki yazım, Maya yani ilüzyon gözünden bakılınca İsvara`nın (Tanrı`nın) durumunu / yaratısını /tezahürünü anlatır. Hinduizm`de bu olaya "Nihai gerçeklik" olarak bakıldığında ise, ortada yaratılış falan yoktur, sadece sonsuz Brahman vardır. Aşağıdaki yazı "rüya"nın dışından değil içinden bakılarak yazılmıştır:

Ortadoğu dinlerinde (Musevilik, Hristiyanlık ve İslam) “yaratılış” kelimesi ile kastedilen, Tanrı’nın belirli bir zamanda kendinden tamamen ayrı olarak yoktan var ettiği maddesel dünya/evrendir. Tanrı bu dinlerde, belli bir zamanda “ol” demiştir ve 6 günde dünyayı, güneşi, göğü ve yeri yaratmıştır. Bu sürece ilişkin başka bir ayrıntı verilmez yalnızca Tanrı’nın “ol” emriyle birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü...vs günlerde yarattığı göksel maddelerden, “yerin ve göğün” yaratılışından bahsedilir. Bu üç dinde de bu konuda ortak nokta, yaratılan bütün bu evrenin Tanrı’dan tamamen ayrı olmasıdır, Tanrı yarattığı şeyleri yönetir kontrol eder ancak yarattıklarıyla kendisinin hiçbir ilgisi yoktur, kendisi yarattığı evrenden tamamen ayrıdır.

Hint anlayışına göre ise Tanrı her yerdedir ve her şeydir, Tanrı evrendir ama evrenle sınırlı da değildir, evrenin çok ötesindedir ayrıca. (Panenteizm) Tanrı her bir atomun içindedir, Hinduizm’deki ünlü deyiş “Evren ilüzyondur” ifadesinin anlamlarından biri de bununla ilgilidir, aslında evrende Tanrı’dan başka hiçbir şey yok ama ilüzyon,/Maya sonucu maddeyi görüyoruz, algılıyoruz örneğin nasıl ki tırnak makası demirden başka bir şey değilse evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir, “tırnak makası” kavramı sadece isimdir, zihinde vardır, demirin dönüşümünden ibarettir gerçek olan onun “demirden başka bir şey” olmamasıdır yanıltıcılık isimlerde ve kavramlardadır. Aynı şekilde evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir ama aynı demirin “evrimleşerek” tırnak makasına dönüşmesi ve demirden başka bir şeye dönüştüğünün düşünülmesi gibi, Tanrı’dan özde hiçbir farkı olmayan Tanrısal enerjiler de evrimleşerek madde dünyasını oluşturmuştur ve ilüzyon sonucu Tanrı’dan başka bir şey olduğu düşünülmektedir, buna bağlı olarak da bu ilüzyondan etkilenen zihin yanılgıya düşer. Evrendeki hiçbir şey Tanrısız değildir, her şeyde Tanrı vardır, Tanrı olmayan bir şey kısır bir kadının çocuğu gibi bir “hiçlik”ten öteye gidemez. Dolayısıyla Hinduizm’deki “yaratılış” kavramı ortadoğu dinlerindekinden oldukça farklıdır. Aslında bütün bunların ötesinde, olaya "nihai gerçeklik" boyutundan baktığımızda, Tanrı`yı/sonsuz potansiyeli,  sonsuz bir hamura benzetebiliriz. Hamurun çekilip içine bastırılmasıyla üzerinde ortaya çıkan sınırsız sayıda şekiller/biçimler şeklin içindeki şekiller...vs dir evren ve bizler...

Hint sistemine göre evrendeki her şey, bilinçten enerjiden oluşmuştur, madde de “bilincin” dönüşümünden ibarettir, bilinç her yerdedir, dağda, taşta ormanda, nehirlerde, okyanuslarda..

“Yaratılış” kelimesiyle kastedilen olgu, Tanrı’nın değişik şekilde tezahür etmesidir veya Tanrı’nın çeşitli enerjilerinin yayılması, dönüşümü değişimi veya evrimidir.

Hindu kutsal metinlerinde yaratılış ile ilgili pek çok anlatım ve ayet vardır, bunlardan bazıları daha detaylı bazıları üzeri kapalı bazıları sembolik bazıları da masalsıdır, Rig-Veda’da bu son derece detaylı konuya giriş niteliğinde şöyle denir:

“Başlangıçta ne varlık vardı ne de yokluk...
Ne hava vardı, ne de onun ötesindeki gökyüzü
Bir kımıltı mı? Nerede? Hangi örtünün altında? Kimin himayesinde?
Dipsiz suların sonsuz derinliği mi yoksa?

Ne ölüm vardı o zaman ne de ölümsüzlük.
Ne de gündüzü geceden ayıran bir işaret.
Ama Bir O vardı, soluk olmadan soluyordu kendi iç gücüyle
Başka da bir şey yoktu.
Karanlıklar içinde karanlıklar dururdu;
Boyutları olmayan bir deniz gibi;
Mümkün olanı hala biçimlendirmemiş bir boşluk,
Ta ki Sıcaklığın gücü Tek olanı yaratana dek.

O zaman, o Tek olanda, Arzu kıpırtıları varlığa dönüştü,
Ruhun ilk tohumudur Arzu.
Bilgelikle gönüllerinde araştırma yapan ermiş kişiler
Keşfettiler varlığın yokluktaki bağlantısını.
Belli belirsiz bir çizgi varlığı gayri varlıktan kesip ayırdı
Ne vardı orada onun üstünde?
Tohum verenler ve güçler oradaydı;
Altta serbest enerji; üstte hızlı eylem.”

Rig-Veda’da ayrıca Kozmik can’dan (Purusha) ve bu canın var olacak her şey olmasından, bölünmesinden ve böylece mevcut var olan her şeye dönüşmesinden bahsedilir.


Satapatha Brahmana’da bu kozmik cana “kozmik yumurta” denir ve onun yarılmasından söz edilir, Bu Brahmana’da bu gibi anlatımların yanında daha sembolik ve masalsı anlatımlar, örneklendirmeler de bulunur.


Çeşitli Upanişad’larda sembolik anlatımın üzerine, bu durumun kozmolojik, felsefi/psikolojik yönlerine değinilir.

Bhagavad Gita’da Tanrı ve enerjilerinin yapısı açıklanır, Srimad Bha g ava ta m’da evrenin yaratılışı konusuna son derece ayrıntılı olarak değinilir, çeşitli Şivacı metinlerde de bu konu ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.

Bu yazımda Hinduizm’e / Hindu metinlerine göre yaratılışı anlatmaya çalışacağım, yaratılışın nedeninin ne olabileceği başka bir yazının konusu...

Hinduizm’de yaratılış sürecini anlatmadan önce Tanrı’nın enerjilerine değinelim:


Hindu kutsal metinlerine göre Tanrı’nın, insan aklının almayacağı niteliklerde ve sayıda değişik enerjisi vardır ama Rişiler kutsal metinlerde bu enerjiyi 3 gruba ayırmıştır, Tanrı’nın enerjisi bizzat Tanrı’nın kendisinden yayılır yani Tanrı’nın enerjisi Tanrı’dır denebilir ancak aynı anda hem Tanrı’nın aynısıdır hem de değildir, örneğin okyanus ve okyanustan alınmış ve bir bardağa konmuş su aynı değildir, bardaktaki o suya artık okyanus denmez ama bu bunlar birbirinden yapı ve öz olarak farklı da değildir, Tanrı ve enerjileri konusunu kavrayabilmek için güneş örneğini de, her ne kadar eksik bir örnek olsa da, düşünebiliriz: Güneşten yayılan ısı ve ışık güneşin kendisi değildir ama güneşi “güneş” yapan şey de ısısı ve ışığıdır. Aynı şekilde Tanrı’nın enerjileri de Tanrı’yı “Tanrı” yapan olgulardır ama Tanrı’nın tam olarak kendisi değildir, fakat kendisinden farklı da değildir. Tanrı’nın 3 enerjisi:


1) İçsel enerji gücü (Antaranga Şakti): Ruhsal enerjidir ve sonsuzdur, sonsuz bilgi ve sonsuz mutluluktur, bu enerji sadece ruhsal boyutta bulunur, zamanla değişmez azalmaz ve hiçbir şeyden etkilenmez.



2) Dışsal Enerji gücü (Bahiranga Şakti): İçsel enerjinin gölgesi konumundadır, içsel enerjinin tersine geçicidir, zamanla değişime uğrar, etkilenir, bozulur, evrim geçirir, bu enerji: toprak, su, hava, ateş, eter, zihin, akıl ve sahte olan “ben” düşüncesi, sahte ego’dur. Dünyada çok sayıda sahte ego, zihin, akıl vardır bunlar dışsal enerji ve marjinal enerjinin ürünü olan insanlardır.



3) Marjinal Enerji (Tatastha Şakti): Yaşayan canlılardaki bireysel ruh’tur, (Yani Jivatman, ancak Jivatman ile Atman aynı kavramlar değildir, Atman her canlının içindeki esas/ana özdür her canlıda bulunur, Jivatman da ışığını yani bütün gücünü Atman’dan alır, Atman sayesinde var olur ancak anlatılmak istenen kavram ve vurgu bakımından Jivatman biraz farklıdır)


Sonsuz ruhsal bilinç enerjisi yani ilk enerji ışıkla da sembolik olarak temsil edilir, ikinci yazdığım dışsal enerjinin ilk oluşturduğu maddesel nedensel unsura viraja denir ve “su” ile sembolik olarak ifade edilir, bildiğimiz “su” kavramı ile ilgisi yoktur, bildiğimiz su bu evreden çok daha sonra yaratılmıştır. Bu evrede henüz “zaman” diye bir kavram yoktur çünkü zamanı da daha sonra var eden Tanrı’dır, bu evreden öncesi Hindu metinlerinde “varlığın veya yokluğun bulunmadığı, akılla kavranabilecek olgu ve kavramların çok ötesindeki “derin karanlık” olarak tanımlanır.


En başta bütün bu enerjileri içinde barındıran Tanrı, daha sonra dışsal enerjisiyle yani Bahiranga Şakti ile genişleyerek Maha tattva’dan gezegenler, yıldızlar, uzay...vs kısaca “evren” olarak yayılır ve her bir zerrenin içine girişim yapar yani başka bir deyişle her şeyi “yaratır”.

MAHA TATTVA NEDİR?


Tanrı’nın yukarda yazdığım ikinci enerjisi (dışsal enerji), içsel bilinç enerjisinin çok küçük bir kısmının nedensel viraja unsuruna yani suya ekilmesiyle evrime uğrayarak dönüşmüş, toplam maddeyi oluşturmuştur, bu yapıya Mahat Tattva denir, Mahat Tattva maddesel boyuttaki her şeyin bütün kozmik tezahürün toplamıdır her şeyin kaynağıdır, bütün gezegenlerin, bütün yıldızların, bütün galaksilerin bütün maddenin bütün “maddesel” evrenin toplamıdır, kaynağıdır.


Maha tattva bütün evrenin toplam kaynağı olmasının yanında, yukarda belirttiğim değişen evrimleşen dışsal Bahiragna enerjisinin evrimleşmesiyle kendi içinde evrimleşmeye devam eder kümesel zihin ve kümesel akıl da artık Maha Tattva’nın içindedir, Tanrı’nın dışsal Bahiranga enerjisiyle değişim ve kümesel zihnin evrimi devam ettikçe Ahankara denilen kümesel ego veya sahte ego olgusu ortaya çıkar, Ahankara "ben" düşüncesi veya olgusudur, bu fikre sahip kişiyi evrenden ve diğer her şeyden ayıran zihin tutumudur. Kaynağı dışsal enerji olan "maddesel olgu", Tanrı’nın içsel enerjisinin de etkisiyle evrimleşirken kendisini görülebilen, duyulabilen, dokunulabilen, koklanabilen, tadılabilen bir kavram olarak ifade etmeye başlar bu evrede henüz her şey bir bütün küme ayrışmamış, haldedir, dışsal enerji evrimi devam ettikçe Maha tattva parçalanır, bölünür ve Ahankara da yani sahte ego da akıl ve zihin ile birlikte sonsuz sayıda parçaya birime ayrılır, “canlılar”, ve evrimle de insanların temel oluşumunun temeli atılmıştır artık... Ancak dikkat edilmesi gereken olgu Zihin veya akıl Atman ya da Jivatman (ruh) değildir, bu olgular ışıklarını Atman’dan alır yani bütün güçlerini Atman’dan alırlar ama Atman değildirler, Atman değişmez, gelişmez ve sonsuzdur bozulmaz oysa ki zihin ve akıl sürekli değişir, gelişir veya bozulur.


                                                                                   Ozan