Kuasar, üzerinde hala çalışılan ve hakkında çeşitli hipotezler olan, hala anlaşılamayan pek çok yönü bulunan gizemli oluşuma verilen isimdir.
Kuasarlar aslında süper kütleli devasa kara deliklere bağlı olarak oluşan muazzam ışımalardır, daha çok genç galaksilerin çekirdeklerinde / en orta kısımlarında yer alırlar.
Şöyle ki çoğu galaksinin merkezinde / ortasında, bir süper kütleli dev gibi kara delik bulunur. Bu dev kara delik o kadar güçlüdür ki bazı genç galaksilerde (yeni oluşan / oluşmakta olan galaksilerde) kendisine bolca "besin" bulur. Yani akıl almaz miktarlarda maddeyi yutar. O kadar güçlüdür ki bu kara deliklerden hiçbir madde hatta ışık bile kaçamaz, ışığı da yer yutar, bu nedenle simsiyah görünür, her şeyi tekilliğe çeviriverir. Uzay / zamanı öyle bir büker ki ondan zaman dahi kaçamaz, yakınında duracak noktaya gelir! İçinde ise zaman bile yok olur, onu da yutar. Yine o kadar güçlüdür ki kara deliğin hemen "dışındaki" her türden akıl almaz miktardaki madde, delik tarafından yutulmadan hemen önce ışık hızına çok yakın bir şekilde dönmeye başlar. Maddelerin / gazların bu yıkımı, ışık hızına çok yakın bir şekilde birbirlerine çarpması ve parçalanması sırasında açığa öyle bir enerji çıkar ki bu ışınım, evrende görülebilecek en yüksek parlaklıklar olur. İşte bunlara farklı açılardan gözlemlere göre "kuasar" ya da "blazar" denir.
- Bir kuasar, o kadar parlaktır ki samanyolu galaksimizin tamamından daha çok ışık yayar! Şöyle düşünelim: Samanyolu galaksimizde, güneşimizden milyonlarca kat daha büyük ve daha parlak yüzlerce milyar yıldız vardır. İşte sadece tek bir kuasar, bütün bu yüzlerce milyar devasa yıldızın toplamından yüzlerce kat daha fazla ışık yayar! Bu hayal gücümüzün dahi çok ötesinde bir parlaklıktır.
- Kuasarlar bizden çok uzak olan ışımalardır ve kara enerjiye bağlı olarak da bizden ışık hızına çok yakın hızlarda uzaklaşmaya devam ederler. Bunlar evrendeki en eski oluşumlardan biridir.
- Bir kuasarı gözlemlemek, evrenin milyarlarca yıl önceki halini gözlemlemek demektir! Çünkü bizden o kadar uzaktırlar ki ışığın bize ulaşana kadar aldığı mesafe milyarlarca yıldır! Yani parlayan bir kuasarı gördüğümüzde, onun en az 8 - 10 milyar yıl önceki halini görüyoruz demektir! Bu nedenle Kuasarlar evrenin oluşumu hakkında bize çok değerli bilgileri sunabilirler.
- Bir kara delik, yakın çevresindeki maddelerin çoğunu yuttuğu zaman artık besleneceği fazla bir madde kalmaz ve kuasarlar ölür. Yani kara deliğin inanılmaz miktarda maddeyi yemesi öncesinde oluşan akıl almaz ışımalar biter. Kara delik artık yalnız "takılmaya" başlar.
- Samanyolu galaksimiz, yaşlı sayılabilecek bir galaksi olduğu için kuasara sahip değildir. Büyük ihtimalle gençliğinde kuasar oluşturmuştur. Ancak şu an, çekirdeğindeki süper kütleli kara delik çok fazla maddeyi "yutmaz", çünkü yakınlarında "beslenebileceği" fazla madde kalmamıştır. Dolayısıyla kuasar oluşturmaz. Ancak gelecekte Andromeda galaksisi ile samanyolu galaksimiz birleştiği zaman tekrar bir kuasar oluşabileceği belirtilir.
Evrenimiz hem hayal gücümüze dahi sığmaz boyutuyla hem de içindeki akılalmaz gizemli yapılarıyla o kadar büyük ve ihtişamlıdır ki üzerinde yaşadığımız minicik dünyamız, evren içinde adeta sonsuz okyanusta bir damla gibidir. Bu kısa yazımı, Carl Sagan'ın aşağıdaki muhteşem ve ufuk açıcı sözleriyle bitireyim:
"İşte orada. Orası evimiz. Bizler oradayız. Sevdiğimiz herkes, tanıdığımız herkes, duyduğunuz herkes, gelmiş geçmiş tüm insanlık hayatlarını orada yaşadı. Bütün neşe ve kederlerimiz, kendinden emin binlerce din, ideoloji ve ekonomik doktrin, bütün avcı ve toplayıcılar, bütün kahramanlar ve korkaklar, bütün uygarlık kuran ve yıkanlar, bütün krallar ve köylüler ve bütün aşık çiftler, bütün anne ve babalar, umut dolu çocuklar, mucitler ve gezginler, bütün ahlak öğretmenleri, bütün yozlaşmış politikacılar, bütün süper starlar, bütün büyük liderler, türümüzün tarihindeki tüm azizler ve günahkarlar… Burada gün ışığına asılı bu toz zerresi üzerinde yaşadılar.
Dünya, muazzam kozmik alanda çok küçük bir sahnedir. Tüm o generaller ve hükümdarlar tarafından şeref ve zafer içinde dönemlerinin efendileri olmak için döktükleri kan ırmaklarını düşünün yalnızca küçük bir noktanın, bir bölümünde. Bu küçük pikselin bir köşesinde yaşayan sakinlerin diğer bir köşenin farkları zorlukla ayırt edilebilen sakinlerine yaptıkları bitmek bilmeyen zorbalıkları düşünün. Yanlış anladıkları ne çok şey vardı, birbirlerini öldürmeye ne kadar da hevesliydiler, nefretleri ne kadar da ateşliydi. Afra tafralarımızın hayali benmerkezciliğimizin ve evrende ayrıcalıklı olduğumuza dair yanılgımızın boyunun ölçüsü bu soluk ışıklı nokta tarafından alındı. Gezegenimiz onu saran devasa kozmik karanlıkta yapayalnız bir noktadır. Bütün bu karanlık ve enginlik arasında bizi kendimizden korumak için başka bir yerden yardım geleceğine dair hiçbir iz yoktur.
Dünya, şimdilik bildiğimiz tek yaşam barınağı. En azından yakın gelecekte türümüzün göç edebileceği başka bir yer yok. Evet, ziyaret edebiliriz. Ama yerleşmek? Henüz değil. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin Dünya, bu zamanda ayakta kalabildiğimiz tek yerdir. Gökbilimin insanı mütevazı yaptığı ve karakter geliştirdiği söylenir. İnsan kibrini ahmaklığını uzaktaki bu görüntüden daha iyi vurgulayan bir şey yok gibi. Bana göre bu görüntü birbirimize nezaketle yaklaşma ve bu soluk mavi noktayı şimdiye dek bildiğimiz tek yuvayı koruma ve gözetme sorumluluğumuza vurgu yapar.” - Carl Sagan
Ozan
İletişim: mistikfelsefe@gmail.com NOT: Bu yazı ve diğer tüm yazılar bana aittir ve hakları saklıdır. Kaynak göstermeden herhangi bir yazımı kopyalamayınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder