6 Mart 2021 Cumartesi

Spiritüel kaynaklara ve Mistik öğretilere göre Ölümden Sonrası




Ölüm şüphesiz bir gizemdir. “Ölümden sonra” neler olur nasıl bilebiliriz? Tabi ki "kesin" bir dil kullanamayız. Bazılarına göre ölümden sonrası sonsuz bir yokluktur, bazılarına göre ise klasik şekilde "cennet" "cehennem"dir.  Ancak mistik geleneklerin, kültürlerin, felsefelerin, kanal bilgilerinin ve NDE yaşayanların (ölüme yakın deneyim) aktardıkları bu konuda belki gerçekten aydınlatıcı olabilir.


Ölümden sonrası konusu hakkında söyleyebileceklerimiz, “mistik” metinlerin bize aktardıkları, kanal bilgileri, çeşitli az sayıda "usta"nın deneyimleri, “Tibet’in Ölüler kitabı” gibi terma denilen Tibet metinleri, “İlahi Nizam ve Kainat” kitabı (İNK) ve çeşitli insanların ölüme yakın deneyimlerinin (NDE ve OBE) toplamından ibarettir. Özellikle NDE (near-death experiences) ve OBE (out of body) konuları araştırılmaya değer. Elbette kimse "öte tarafa" gidip gelmemiştir ancak bu konular hakkında epey meraklı biri olarak, okuduğum çeşitli kaynaklarda geçen bilgileri bu yazımda çok kısaca özetleyip sentezlemeye çalışacağım.





Ölüm kesinlikle bir "son" değildir. Ölüm sonrası ruh denilen enerjinin kaba dünya bedeni ile bağlantısı kesilir. ("ruh" denilen olgu, sevimli hayalet Casper gibi bedenlere girip çıkmaz) Ancak beyin enstrümanı yok olsa da astral beden / varlık sayesinde bilinç devam eder ve varlık, “serbest imajinasyon” denilen bir durumun içinde ilgili dünya hayatındaki duygu durumları ve deneyimlerle çok hızlı bir şekilde hesaplaşmaya başlar. Varlık artık beyne bağlı olmadığından, onunla sınırlanmadığından algı berraklığı ve görüş gücü dünyadakinden belki de binlerce kat artmıştır. Bütün bir hayatta yaşanan deneyimler ve duygulanımlar / duygular adeta bir film şeridi gibi varlığın etrafını sarar. Varlık son hayatında yaşadığı her bir saniyeyi aynı anda onlarca kere başa sarıp tekrar edebilir, zaman kavramına bağlı olmadan tekrar yaşayabilir, anı okyanusunun içinde adeta kaybolur. Mistik kaynaklara göre, işte neredeyse bütün dinlerde bulunan “cehennem” sembolü, spatyomda (yani ölümden sonra ruhun serbest imajinasyon aşamasında) ilgili dünya hayatının bir film şeridi gibi göz önünden geçerken çok büyük acılara da yol açabilmesini ifade eder.


Böylece bütün deneyimler ve duygu durumları daha önceki hayatlardaki anı ve deneyim konsantreleriyle kıyaslanarak ve son hayattaki bütün her şey, birer izlenim konsantrelerine dönüştürülürken çok detaylı bir muhasebe yapılır. Ancak bütün bu hesaplaşmalardan sonra ilgili deneyimler,  ruhun tekamül malzemesi olan öz-bilgi haline gelebilir.





İşte hayatlar arasına “ölüm” gibi bir sürecin yerleştirilmesinin nedeni de bütün bu “muhasebe” işlemlerinin ancak varlığın mutlak içine çekiliş (withdrawal) yoluyla yapılabilmesi ve tekamül malzemesine dönüştürülebilmesidir bu da ancak “ölüm” ile olabilir.


Bütün bu işlemlerden sonra varlık yeniden doğması gerekiyorsa, rehber varlıklar eşliğinde (eğer çok gelişmiş bir varlık ise sadece kendisi de yapabilir) detaylı bir hayat planı yapar sonra yeniden bir bedenle bağlantı kurar ve “enkarnasyon” (reenkarnasyon) gerçekleşir.


Bu doğum ölüm döngüsü çok uzun süre devam eder ve varlık öyle bir aşamaya gelir ki artık dünyada alacağı yeni bir ders kalmamıştır, tekamülde ilerilere gitmiştir. İlgili varlık bu aşamaya geldiğinde daha pek çok varlık da dünyadan ayrılmaya hazırdır artık. Tekamül etmişlerin “cennet”e gitmeleri an meselesidir. Dinlerde `cennet` sembolüyle belirtilen gerçek, İlahi Nizam ve Kainat kitabına göre “yarı süptil alem”dir. Cennet, ancak her devirde, kıyametten sonra (İNK kitabına göre kesin bir tarih verilemese de bizim devrimizde 2060'lı yıllarda bir zamanda) tekamül etmiş varlıkların bir daha dünyada doğmamak üzere geçtikleri yarı süptil alem anlamına geliyor. Orada imajinasyonla istenilen dünyalar/ortamlar kurulabiliyor, istenilen her şey düşünce gücüyle somut gerçeklik haline dönüşebiliyor çünkü maddenin müthiş gelişmişlik seviyesi bu süptilliğe / inceliğe müsade ediyor varlıklar orada mutluluk içinde "vazife planı" denilen evreni yönetme ve idare etme basamaklarına hazırlanıyorlar. Dünya hayatları boyunca peşinden koştukları ama bulmalarının mümkün olmadığı gerçek tatmin huzur ve mutluluk duygularını orada uzun uzun tadıyorlar. Sevginin gerçek manasını ve sezgilerini orada tadıyorlar. O aşama da aslında “vazife planı” denilen bir aşamaya hazırlık için. Varlıklar “cennet”te çeşitli süptil maddelere bağlanıp bırakmayı, çeşitli maddeler üretmeyi, onları kontrol etmeyi öğreniyorlar, orada “ölüm” yok, hastalık, acı, zahmet, gözyaşı…vs yok. O aşamadan sonra da vazife planına geçip yavaş yavaş cisimleri, dünyaları, gezegenleri hatta galaksileri yönetmeye, bir varlığın tekamülüne yardım etmeye başlıyorlar.


Peki ama daha büyük resim nedir? Bütün bunların manası nedir? Bu konuda İlahi Nizam ve Kainat kitabı herhangi bir şey söylemiyor. Ancak mistik gelenekler bu aşamada devreye giriyor. Çok kısaca, bütün evrenlerdeki, sonsuz sayıda varlıkların bütün hayatlarından kazanılan deneyimlerin bileşkesi büyük yıkılıştan sonra (Mahapralaya- bu yıkılış, kıyametten dahi çok daha büyük ölçekli bir yıkılıştır, bütün evren(ler) tezahürünün içe çekilmesi tek bir varlık havuzuna dönmesidir) sonsuz enerji olan deneyim havuzuna aktarılıyor, kolektif bilinçlerin de kolektifi, konsantresi o sonsuz enerjinin havuzunda toplanıyor. Böylece o enerjinin enstrümanı olan bütün varlıklar, su damlalarının okyanusa karışması gibi sonsuz enerjiyle bir oluyorlar ve o enerjinin kendisine ayna olması, kendisini gerçekleştirmesi, kendisini bilmesi süreci yeniden evrenler olarak tezahür etme ve yeniden mahapralaya (büyük içe çekiliş / yıkılış) aşamaları ile sonsuza kadar devam ediyor. Alfred North Whitehead'e göre, böylece o sonsuz potansiyel de aklımızın almayacağı konularda ve boyutlarda, kendisine has bir şekilde bir nevi tekamül ediyor / gelişiyor.




Annie Kagan’ın aşağıdaki güzel sözleriyle bu kısa yazımı bitireyim:

"İlahi olanın birer enstrümanı olan insanlar, dünyada kozmik senfoniler üretirler. Bazılarının ürettikleri melodiktir, bazılarınınki ahenksiz, bazılarınınki aydınlık ve hareketlidir, bazılarınınki ise yavaş ve melankolik... Hiç fark etmez. Her bir parça, ölümden sonra sizin kendi serenadınız olacak. Bütün çabalarınız, düşüşleriniz ve yükselişleriniz, şu anda mırıldanmakta olduğunuzu fark etmediğiniz mistik birer ezgiye dönüşecek."

Ozan Fırat

İletişim:    mistikfelsefe@gmail.com NOT: Bu yazı ve diğer tüm yazılar bana aittir ve hakları saklıdır. Kaynak göstermeden herhangi bir yazımı kopyalamayınız!

2 yorum:

  1. Ozan bey merhabalar. Yazı için teşekkür ederim. Sormak istediğim bir soru var. Mesela 29 yaşındaki ben, beni ben yapan bu hayatımda yaşadıklarım. Öldükten sonra yeni bir bedene girecek olan, tekamül eden ise bir varlık. Bu varlık demek ki "ben" değilim. Yani şu an tattığım bireysellik yok olacak. Varlık diye bir şeyin kullandığı bir aracım sadece. Bu çok can sıkıcı değil mi? Bu anladığım doğru mudur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, uzun zaman olmuş siz bu soruyu soralı, umarım denk gelir okursunuz. Bu soru benim de üzerinde çok düşündüğüm bir soruydu. Cevabı ise o varlık olarak bahsettiğiniz yine sizsiniz. Daha yüksek bilinç halindeki varlığınız.

      Bunu algılamak için iki farklı bilgiden yararlanalım: 1.si Platon'un mağara alegorisi. Ellerinden ve ayaklarından zincirli insanlar mağara girişinden sızan ışığın etkisiyle kendilerini gölgeleri sen ibaret sanmaktadırlar. Burada gölge iki boyutlu varlığımız, beden üç boyutlu. Kişi zincirlerinden kurtulur ve üç boyutlu olduğunu idrak eder.

      İkinci yardımcımız görelilik teorisi. Eğer evren üç boyutluysa düzdür, evren dört boyutluysa küre şeklindedir, eğer evren 5veya daha üzeri boyutta ise ada uzayı deriz ve ters eğriliğe sahiptir. 5veya daha üzeri boyuttaki evren modeli şuan sürmekte olan genişlemeyi, çoklu evren ve sicim teorisi gibi evreni açıklamaya daha yakın olan teorileri mümkün kılar.

      Şimdi sizi tekrar Platon'un mağara alegorisine götürmek isterim. İki boyutlu gölgemiz üç boyutlu bedenimizin bilinçsiz hali ise, biz daha yüksek boyuttaki bilinçli varlığımızın daha düşük bilinçteki hali olabilir miyiz? Öyleyse bu 3 boyutlu izdüşümün oluşması için ışık nereden gelmektedir. Sevgiler...

      Sil