13 Mart 2025 Perşembe

"İlahi mülakat" Bayezid Bistami

 Not: Bu yazı yeni çıkan kitabım Mistik Tanrı'dan alınmıştır. Kitabı Kitapyurdu sitesinden, aşağıdaki linkten sipariş edebilirsiniz:


https://www.kitapyurdu.com/kitap/mistik-tanri-/711586.html&filter_name=mistik+tanri

 



Dokuzuncu yüzyılda İran’da yaşamış olan Bayezid Bistami, mistik sufi / tasavvuf felsefesinin ve ekolünün en eski kaynaklarından biri konumundadır ve onun çok büyük bir veli olduğu söylenir. Kendisi, başta Hallacı Mansur olmak üzere kendisinden sonra gelen neredeyse tüm sufileri etkilemiştir. Bistami bazılarına göre ise şathiyelerinden dolayı büyük kafir sayılır. Tıpkı Muhyiddin İbn Arabi ve Hallac-ı Mansur konusunda olduğu gibi, kendisinin çok büyük bir veli ve ermiş mi yoksa büyük bir “kafir” mi olduğu konusunda İslam dünyası ikiye bölünmüştür.

 

Kimi sufilerdeki görüş olan "veliler peygamberlerden bile daha üstündür" anlayışının da en eski kaynağı bildiğimiz kadarıyla Bayezid Bistami'dir. Söylenene göre Bistami, çok farklı ve derin, istisnai deneyimler yaşıyordu bunlardan birinden sonra kendisinin "öyle bir deniz geçtim ki peygamberler sadece kıyısında bekliyorlardı" dediği aktarılır.

 

Biyografisini ve öğretilerini derleyen Sehlegi'nin aktardığına göre kendisi bir seferinde sonsuz büyük ve derin, çok etkili bir mistik deneyim yaşamış, adeta Tanrı'yı Tanrı'nın gözünden izlemiştir. Bunu da şathiye olarak "ilahi mülakat" ifadesiyle kelimelere şöyle dökmeye çalışmıştır. Bu konuşma içinde kanımca mistik felsefelerdeki en derin görüşleri özet olarak bulmak mümkündür:

 

Bana kendi benliğimi gösterdi ve ben, onun benliğiyle benim benliğimin birliğine baktım. Benim ışığım, onun ışığında kayboldu; şanım onun şanında eridi, kudretim onun kudretinde yok oldu. Benim benliğimle onun benliği bir oldu, şanım onun şanında birleşti, yüceliğim onun yüceliğiyle aynı hale geldi. O, bana kendi benliğimi onun benliğinde kaybettirdi, kendi benliğini bana bir olarak gösterdi. Sonra, ona, kendi benliğiyle bakmaya başladım. Hakk’a, Hak’la bakınca, Hakk’ı Hak’la gördüm ve bir zamanlar Hak’la bir oldum. O anda nefes, dil, kulak ya da başka bir şey yoktu. Ta ki Tanrı, bilgisinden bana bilgi, lütfundan dil, nûrundan göz verdi. O zaman, O’na O’nun ışığıyla baktım ve O’nu O’nun bilgisiyle gördüm; lütfunun diliyle O’yla konuştum. "Seninle benim hâlim nasıl?" dedim. Bana, "Ben seninle senim. Sen’den başka Tanrı yok" dedi. O’nunla, kendim yerine, O’nun aracılığıyla konuştum. Cevap veren Sen’sin, cevap alınan da Sen’sin. Soru soran Sen, soru sorulan da Sen’sin. Sen’den başka Tanrı yok. Ve ben Hakk’a ulaştığımda ve Hak’la bir olduğumda, bana şan ve şeref kanatları verildi. O kanatlarla uçtum ama O’nun azametinin sonuna varamadım. O, beni kendi birliğinde tek yaptı, kendi sıfatlarıyla sıfatlandırdı, ki bu sıfatlara hiç kimse ortak olamaz. Sonra şöyle dedi: "Benim tekliğimde tek ol, yegâneliğimde yegâne ol. Başını benim cömertliğimle yukarı kaldır, şânımla şanlı, azametimle yüce ol. Yarattıklarımıza benim sıfatlarımla git ki, senin benliğinde kendi benliğimi görebileyim. Kim seni görürse Ben’i görecek, kim seni ararsa Ben’i arayacak, ey benim yeryüzündeki nûrum, gökyüzündeki ziynetim." Ama ben şöyle dedim: "Sen benim gözümdeki bakışım, cehaletimdeki ilmimsin. Kendi nûrun ol ki kendinle görünesin. Sen’den başka Tanrı yok." Kendimi O’nu tekliğinde gözledim, böylece O’nu kendisiyle görmüş oldum. Benim sıfatlarım, O’nun sıfatlarında kayboldu. Adım, O’nun adında silindi, önceliğim O’nun önceliğinde, sonralığım O’nun sonralığında yok oldu. Sonra, O’nu kendi Zâtı’yla gözlemlememi sağladı. O da bana, Kendi Zâtı’nın gözüyle baktı, ve ortada ne adım kaldı, ne sıfatlarım, ne önüm, ne sonram, ne de tasvirim. Sonra beni, Kendi adıyla çağırdı ve Kendi benliğiyle hitap etti: "Ey Sen." Tanrı’nın bana Kendi’ni Kendi Zâtı’yla göstermesi böylece sona erdi. Kendi varlığıyla beni hiç etti ve Kendi Zâtı’yla bende tecelli etti; ben O’nunla var oldum ve birleşme sona erdi, dünya bir oldu. Her şey, her şeyin aracılığıyla bir oldu. Ve benim sıfatlarım Tanrılığın sıfatları haline geldi, dilim vahdetin (birliğin) dili oldu; sıfatlarım "O, O’dur, O’ndan başka Tanrı yoktur" oldu. Ne olduysa, O’nun varlığıyla oldu, ve ne olursa, O’nun varlığıyla olurdu. Benim sıfatlarım Tanrı’nın sıfatları, sözlerim ezeliyet ve ebediyetin sözleri oldu, dilim vahdetin dili oldu.  

 (Sehlegî - Kitabu'n-Nûr)

 

Ozan Fırat - Mistik Tanrı (sayfa 129-130)





NOT: Bu yazı ve diğer tüm yazılar bana aittir ve hakları saklıdır. Kaynak göstermeden herhangi bir yazımı kopyalamayınız!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder